DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİ GELİŞİM PROGRAMI ARALIK-OCAK DÖNEMİ
KÜLTÜR VE MEDENİYETİMİZİN VARLIĞA VE DÜŞÜNCEYE YANSIMALARI
Alanya Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri olarak DÖGEP çalışmaları kapsamında, 17 Ocak 2022 günü Alanya Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinde 75 öğretmenin katılımıyla yaptığımız programda; İslam Medeniyetinin medeniyet olma şartlarını, varlığa ve düşünceye dair ortaya koyduğu temel ilkeler konusunda görüş alışverişinde bulunduk. Bu kapsamda Fatma Özmüftüoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğretmeni Cihan DEMİRAL, temel başlıklarını aşağıda vereceğimiz sunumu yapmıştır.
MEDENİYET ve MEDENİYET OLMANIN ŞARTLARI
İnsan nedir? Bütün kadim toplumların sorduğu ve bunun üzerinden geniş külliyatlar oluşturduğu bir sorudur bu soru. İnsan; politik, sosyal, iktisadi, duyusal, gaye merkezli eylemde bulunan, geçmişi sorgulayan ? geleceği tahayyül eden, muhatap olduğu tüm varlık kategorileri üzerinden estetik/sanatsal değer üreten bir varlıktır.
Bir düşünce sistemi, inanç ve felsefi ekol insanın bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte değilse medeniyet olma kapasitesine de sahip değildir. O halde medeniyet;
- İnsanın fiziki/beşeri ihtiyaçlarına, bedenin doğallığı dikkate alınarak karşılamalıdır
- İnsanın geçmişe dair sorularına ve gelecekle ilgili tahayyüllerine cevap verebilmelidir,
- Adalet merkezli bir yönetim anlayışı kurabilecek kapasitesi olmalı
- Toplumu bir arada yaşatabilmeli, gelişmesinin önünü açmalı
- İktisadi ihtiyaçlarını karşılamalı ve bu alanda gelişmesinin önünü açmalı
- Sanatsal değer üretmesine müsaade etmelidir
İslam dini, İslam düşüncesi yukarıda saydığımız, medeniyet olma şartlarından hepsini, tarihsel geçmişinde bazen sekteye uğrasa da (selefi/harici uygulamalar), teorik olarak bünyesinde barındırmaktadır. Günümüzde İslam'a yapılan saldırıların altında, taşıdığı bu potansiyelin olduğunu söylersek yanlış söylemiş olmayız. İslam düşüncesinin ürettiği kelam, felsefe, tefsir, ahlak, tıp ve hukuk gibi ilim dalları kısaca irdelendiğinde iddiamız apaçık ortaya çıkacaktır.
KELAM
Kelam ilmi ilk dönemlerde toplumsal ve siyasi sorunları (büyük günah, kader, halife seçimi...) çözümlemek üzere ortaya çıkmıştır. Fetihlerle birlikte Müslümanlar;
- İran (Zerdüşt ve Manihaizm)
- Antik Yunan (Neoplatonizm ve Aristoculuk)
- İskenderiye (Helenizm ve Batlamyus düşüncesi)
- Harran Okulu (Hermetik felsefe ve Batini düşünce)
- Cündişapur Okulu (Felsefe, Tıp)
gibi kadim medeniyetlerle ve düşüncelerle karşılaşırlar. Bu medeniyetlerin varlığa dair inançlarına karşı İslam'ın varlık anlayışını savunmak Kelam ilmine düşer.
Kelam, asıl ilmi gayretini Allah'ın birliğini delillendirmek üzerine sarf etmiştir. Bunun için ikili ve çoğulcu Tanrı anlayışları ve batınilikle mücadele edilmiştir. Kelam ilmi varlığı ''yoktan yaratılmış'' olarak kabul eder ve bunu ispatlamak için ''ATOM'' teorisini kullanır. Kelem Atom Teorisi: Bu teori, varlığın ''taşan akıllar nazariyesi'' ile Allah'tan taştığını iddia eden İslam Meşşai filozofların düşüncelerine karşı oluşturulmuş bir teoridir. Teori, anlık yaratılan ve yok olan ve ardından benzerleri tekrar yaratılan atomlar şeklinde özetlenebilir. Bu şekilde, Allah'ın her an yaratıcı olduğu, atomların ezeli olmadığı ve Allah'ın determinizme mahkûm olmadığı tezleri bu şekilde ispat edilmeye çalışılır. Atomlar cevherdir ve ancak arazlarla varlığı belirgin hale gelir Aynı anda boşluk atomlarından, boşluk yaratılır ve atomun en açık arazı olan ''hareket'' meydana gelme imkânı bulur. (Bu şekilde atomdan önce boşluk fikri ortadan kalkar, taaddüd-ü kudema engellenmiş olur.)
Antik Yunan Atom Teorisi
Yunan (Demokritos) Atom Teorisinde, atomlar ezeli kabul edilir ve tam olarak, maddenin ezeliliğinin iddia edildiği bir materyalizmdir. Bu açıdan ''Kelam Atom Teorisi'' İslam düşüncesi içi üretilmiş özgün bir teoridir, halen geçerliliğini korumaktadır. Materyalist düşüncenin en büyük çıkmazı ise, salt madde olandan, ''metafizik'' olanın nasıl ortaya çıktığı sorunudur. Kant'ın çözümü ise bu alanı ''konuşulamaz/yasak'' alan ilan etmektir.
FELSEFE
İslam düşüncesinde varlığı bütünlüklü şekilde izah eden diğer düşünce alanı ise İslam Felsefesidir. İslam Felsefesinin ana damarı olan Meşşailiğin temel iki gayreti vardır;
- Tek olan Allah'ta çokluğun olmadığını aklen ispatlamak
- Tek olan Allah'tan varlığın ortaya çıkışını aklen açıklamaya çalışmak
Bu iki ilke ile Allah ve varlık arasında doğrudan bir ilişki kurulmuş, tek olan Allah'tan çokluğun ortaya çıkması açıklanırken kadimler de çoğaltılmamış olur. Varlığın Allah'tan varoluşunu, aklı ikna edecek şekilde en iyi açıklayan Farabi'nin ''Akıllar Nazariyesi'' dir.
Antik Yunan Aydınlanma ve Modern Batı Felsefende Varlığa Bakış (Aristotales, Kant ve Wittgenstein)
ARİSTOTALES; Tanrı en dış küreye, evren küresine ilk hareketi veren bir ilk hareket ettirici olarak kabul edilmektedir. Tanrı ile birlikte ''Madde, Form ve Hareket'' Tanrı kadar ezelidir.
KANT; Tanrı bilgisi zorunlu olarak insan aklında mevcuttur. Tanrı ve metafizik alan (Noumena) tanımlanamaz, bilinemez ve üzerinde konuşulamaz alandır.
WITTGENSTEIN; Kant'ın metafizik alanı konuşulamaz ilan etmesinin ardından, Wittgenstein, ''Dilin sınırları, yalnızca dünyamın sınırlarını imler. Dilin olgu dışında bir anlamı yoktur" diyerek metafiziğin ardından ''anlam'ı da'' toptan kaldırır. Artık modern insanın konuşabileceği tek şey ''OLGU'dur.'' Anlamın yok olması, varlık üzerinden felsefe yapılabilecek zeminin de kaybolmasına sebep olmuştur.
Bu alanların yanı sıra Ahlak, Tefsir, Hukuk ve Tıp alanında da İslam düşüncesi muadilleriyle kıyaslandığında medeniyet üretme kapasitesin daha fazla olduğu görülecektir.